Beş Duygusal Zeka Alanı - Duyguları Yönetmek (Öz Yönetim)
Erken Çocukluk Döneminde Duygusal Zekâ Nuran Kansu & Eray Beceren
Duyguları Yönetmek (Özyönetim)
Duyguları lehte bir durum yaratacak şekilde yönetebilmektir. Kişinin sorunlar karşısında yeterli düzeyde öz kontrol, özgüven ve esneklik gösterebilmesidir. Acı çekmek, üzüntü, stres gibi durumlardan kolaylıkla sıyrılıp tekrar kendine gelebilme becerisidir. Çocuklar arasında karşılaşılan en yaygın duygusal sorun öfkenin kontrol edilmesidir.
Jimmy’nin anne ve babası onun ne zaman öfkeyle patlayacağını, yüzünün kıpkırmızı olmasından, dişlerini ve yumruklarını sıkmasından anlıyorlar. Jimmy öfkelendiğinde kontrolünü kaybediyor, eline geçeni fırlatıp kırıyor, bağırıyor, tehdit ediyor ve o anda yanında kim varsa ona vurmaya başlıyor. Sakinleştikten sonra yaptıklarından dolayı kendisini suçlu hissediyor ve bir daha yapmayacağına dair söz veriyor, ama bir dahaki sefer öfkelendiğinde gene kontrolünü kaybediyor. Jimmy çok sık yaşıyor bu öfke duygusunu. Bazen anne ve babası ona istediği şeyi almadığında bazen de bir oyunda kaybettiğinde sinirleniyor. Jimmy’nin ailesi onun bu durumuna nasıl yardım edeceklerini ve öfkesiyle nasıl başa çıkacaklarını bilemiyorlar. (Cohen, 2000: 205)
Clair ise duygularını içinde saklıyor. Gerçekten çok öfkelendiği zamanlar oluyor. İnsanların kendisine kötü davranmasına hiç sesini bile çıkartmıyor. Clair’in anne ve babası onu rahatsız eden bir şey var mı, yok mu hiç bilmiyorlar. Clair buna karşılık, mesela akşam yemeğinde sevmediği bir yemek olması yada arkadaşının ona telefon etmeyi unutmuş olması gibi hiç olmayacak küçük şeylere aşırı tepki verebiliyor ve ağlıyor. Clair’in babası da duygularını saklayan biri. Her zaman her şeyi içine atıyor ve zaman zaman hiç olmadık bir şekilde patlak verip bağırıp çağırmaya başlıyor. Clair’in annesi ise öfkesini çok nadir ifade eden ama buna karşın bir şeyler ters gittiğinde çok kolay üzüntü ve depresyona giren birisi. (Cohen, 2000: 206)
Çocuklar olaylar karşısında duygularını davranış olarak gösterirken, çoğu zaman, bunları kelimelerle anlatmakta zorluk çekerler. Bunun önemli nedenlerinden biri duyguları tanımamaları ve onları anlatacak kelime dağarcıklarının olmamasıdır. Yaşadıkları olaylardan etkilenip doğal olarak gelişen duygularıyla hareket ederler. Bu bazen saldırı ve arkadaşa vurma, bazen sinirlenip kötü söz söyleme, bazen ağlama, utanma ya da kırgınlık gibi çok çeşitli şekillerde ortaya çıkar.
Öfke, eğer çok aşırı derecede yaşanır ve kontrolden çıkarsa ya da tam aksine bastırılır ve aşırı derecede kontrol altında tutulursa problem oluşur. Yukardaki örneklerde görüldüğü gibi Jimmy öfkesini kontrol edemezken, Clair öfkesini aşırı derecede kontrol altında tutmakta ve hiç dışarı vurmamaktadır. Eğer öfke uygun bir şekilde ifade edilemezse sağlıklı değildir, aile içinde gerilim ve stres yaratır. Öfkelerini sağlıklı bir şekilde ifade edemeyen çocukların derslerinde zorlandıkları, arkadaşlarıyla sık sık çatışmalara girdikleri ve fiziksel ve mental problemeler yaşadıkları görülür.
Anne-baba ve öğretmenlerin, çocukları yargılamadan, küçümsemeden onların olaylar karşısında doğal olarak gelişen duygularını anlamalarına sabırla yardımcı olmalıdırlar. Çocukların bilmesi gereken, öfkenin diğer duygular kadar normal ve sağlıklı bir duygu olduğudur. Ancak öğrenmeleri gereken şey, öfke duygusu ile davranış arasındaki farktır. Öfke duymak normaldir ama kontrolden çıkarak saldırgan bir şekilde ifade etmek doğru değildir.
Örneğin arkadaşı tarafından elinden oyuncağı alınan çocuğun sinirlenmesi doğaldır, ama oyuncağını geri almak için kızgınlıkla arkadaşına vurması doğru değildir. Bu durumda oyuncağını geri almak isteyen çocuğa yaşadığı duyguyu anlamasında ve nasıl davranması gerektiği konusunda yardımcı olunmalıdır. Ona, oyuncağının elinden alınmasıyla, kendisine yapılmış bu haksızlık karşısında sinirlenmesinin doğal olduğunu, ama arkadaşına vurmak yerine bunu kelimelerle arkadaşına anlatmasının doğru olduğunu ogretmek gerekir.
Arkadaşına vurduğu için çocuğa büyükleri tarafından ceza verilmesi onun duyguları öğrenmesine ya da benzer bir olayı tekrar yaşadığında daha iyi davranmasında yardımcı olmayacaktır. Çocuk aldığı ceza ile yaşadığı öfke duygusu arasında bir bağ kuracak ve yaşadığı duygunun yanlış ve yaşanmaması gereken bir duygu olduğunu duşünecek ve aynı duyguyu her yaşayışında hata yaptığı düşüncesiyle suçluluk hissedecektir. Burada çocuğun yaşadığı duygu değil davranışı yanlıştır. Duyguları yüzünden suçluluk ve korku hisseden çocuk duygularının insanlarla olan ilişkilerini bozacağına inanır. Halbuki ilişkileri etkileyen duygular değil bu duyguların ifade ediliş şeklidir. O nedenle çocuğun duyguları ile davranışları hakkında konuşup, yaşadığı duyguların doğal olduğunu ama kötü davranışın doğru olmadığını mutlaka vurgulamak gerekir.
Anne ve babaların çocuklarının hislerini anlamasına yardımcı olmaları gerekir:
Hislerini anlatabilmeleri için gerekli kelime haznesini çocuklara kazandırmak. Eğer çocuklar hislerini anlatabilecekleri kelimeleri öğrenirlerse kendilerini daha kolay ifade edebilirler.
Hislerle davranış arasındaki farkı anlatmak.
Bu hislerin yapıcı bir şekilde nasıl kullanılabileceğini anlamaları ve öğrenmelerini sağlamak.
Clair ve Jimmy örneğinde, çocukların bilmesi gereken şey öfke duygusunun kontrol edilememesinin hem kendilerine hem başkalarına zararı olduğudur.
Hepimiz zaman zaman stresli durumlarla ve güçlü duygularla karşı karşıya kalırız. Söz konusu duygularla nasıl başa çıktığımız, etkinliğimizi direkt olarak etkiler.
Hepimizin sahip olduğu ve hissettiği dürtüler vardır. Bazen, dürtülerimize verdiğimiz tepki tarzı günlük yaşantımızı olumsuz yönde etkileyerek, hedeflerimize ulaşmamıza engel olur.
Özyönetim, stresle, dürtülerimizle ve günlük problemlerle nasıl başa çıktığımızla ilgilidir.
Özyönetim sadece olumsuz duygularla başa çıkabilmek demek değildir. Aynı zamanda tutku gibi olumlu duyguları da idare edebilme becerisidir.
Özyönetim, akıl ve duygular arasında her zaman için iyi bir denge yakalama meselesidir. Bunu da günlük yaşantımızdaki duygusal iniş ve çıkışları etkin bir şekilde göğüslememize, kavramamıza ve onlarla başa çıkmamamıza olanak sağlayacak yöntemler aracılığıyla gerçekleştiririz. (Møller, 2000:57)
Kendini güvende ve emniyette hisseden bebekler öz kontrolü öğrenmeye başlar. Bebeğinize gösterdiğiniz dikkat ve özen ona bu dünyanın güvenli ve ilginç bir yer olduğunu öğretir. Bebeğinizin ihtiyaçlarına cevap vermek, sakin olmak ve onu severek bebeğin güvenli hissetmesini sağlayabilirsiniz.
Sakin ve sevecen kalmak her zaman kolay değildir. Her ebeveynin kendini stresli, sinirli ve endişeli hissettiği zamanlar vardır. Fakat kızgınlığınızı bebeğe bağırarak, onun ihtiyaçlarını ihmal ederek gidermeye çalışırsanız çok korkacaktır. Bu olay birkaç sefer cereyan ederse bebeğe zarar vermeyebilir, fakat sıklıkla olursa gerçekten bebeğin beynine zarar verebilir.
Stres ve korku, beyin hücrelerini yok eden cortisol adında bir kimyasal üretir. Ürkütücü tecrübeleri defalarca yaşayan bir çocuk okulda diğerleriyle ilişki kurmakta, dikkat etmekte, düşünmekte ve öğrenmekte zorluk çekecektir. Her çocuk sağlıklı gelişimi için sevgi ve güven duygularını hissetmeye ihtiyaç duyar.
Sert /Stres ve Sevecen Kılavuzluk
Çocuklar aynı zamanda kılavuzluk edilmeye ihtiyaç duyarlar. Onları seven yetişkinler uygun davranışları çocuklara öğrettiği takdirde öz kontrol geliştirirler. Bunu nasıl yapacağınıza dair atabileceğiniz bazı adımlar:
Çocuğunuzun güvende olduğundan emin olun. Güvenli olmayan her türlü davranışı terk edin “Masaya tırmanmak yok. Seni incitebilir/yaralayabilir”
Ona alternatif sunun. "Tırmanmak istiyorsan koltuğa tırmanabilirsin”
Onun için model/örnek olun. Şunu aklınızdan çıkarmayın ki çocuklar yetişkinlerin iyi ve kötü davranışlarını taklit ederler.
Açık (anlaşılır) limitler ve basit kurallar koyun. Çocuklar kendilerinden bekleneni bildiklerinde, kendilerini daha güvenli hissederler.
“Hayır” kelimesini mümkün olduğu kadar az kullanın. Basit bir dille sebepleri açıklayın.
Çocuğunuzun yapabileceği ilginç şeyler planlayın.
Ne kadar sinirli yada hayal kırıklığına uğramış olursanız olun asla bebeğinizi sallamamalı/ sarsmamalısınız. Şiddetle sallamak bebeğin beynine sonsuza kadar zarar verdiği gibi ölümüne de yol açabilir. Kontrolünüzü kaybetmek ve sinirinizi çocuğunuzdan çıkarmak çocukta kalıcı izler bırakabilir. Bir aile üyesi, arkadaş veya sağlık profesyoneline danışarak kontrolünüzü yeniden kazanmaya çalışın.
Bebeğinize Güveni öğretmek
Bebeğinizin başkalarıyla olan ilişkisinde öğrendiği ilk ders güvenebileceği belirli insanların olmasıdır. Bebeğinizin (acıktığı zaman ağladığında onu beslemek, rahatsızlandığında altını değiştirmek ve sırtını sıvazlamak, yorgun ve mızmız olduğunda dinlenmesini ve uyumasın sağlamak gibi) fiziksel ihtiyaçları kadar duygusal ve sosyal ihtiyaçlarına da cevap vermek güven duygusunu oluşturacaktır.
Hareket olanağı ve yaşam alanı son derece sınırlı olan bebeğin gördüğü ihtimam ve sevgi, ihtiyaçlarının duyarlılıkla karşılanması onun gelişimini olumlu yönde etkiler.
İlk altı ay çocuğun kendi bedeninin ihtiyaçlarına duyarlı olduğu bir dönem olmakla birlikte, bu ihtiyaçları karşılamada ona yardımcı olan yetişkinlere de bağlılık geliştirdiği bir dönemdir. Bu bağlılık, aynı zamanda çocukta özellikle bu ilk yıllarda temelleri atılan güven duygusunun da kaynağını oluşturur. Eğer çocuk doğumunu izleyen ilk hafta ve aylarda tercihen anne, ama onun yokluğunda yerini alabilecek başka bir yetişkinle olumlu bir ilişki geliştiremezse, daha sonra toplumda diğer insanlarla rahatça ilişki kurabilen, güven dolu ve güvenilir bir yetişkin olabilmekte de zorlanır.
Altı aylık bebek, ailenin, çevresinden ilgi bekleyen, ama kendisi de çevresine ilgi gösteren bir üyesidir.
Sosyal yönden artık tanıdığı ve tanımadığı insanları ayırır. Tanıdıklarına olumlu tepkiler verirken, tanımadıklarına ağlama tepkisi verir. Özellikle annenin yüzündeki mutlu ve mutsuz ifadelere uygun tepkilerde bulunur.
Bu ilk hareketlerini güvenli bir ortamda, rahatça gerçekleştiren çocukların meraklarının daha kolayca karşılandığı, bunun da onların zihinsel, sosyal ve hatta duygusal gelişimlerine katkısının olumlu olduğu unutulmamalıdır. Duygusal yönden oldukça mutlu olan bir yaş çocuğu artık yabancılardan da eskisi kadar kuşkulanmaz. Oynamak isteyen her yetişkine kolayca yaklaşır. (Oktay Ayla 2002: 111)
Güvenen bebek, keşfedebilir ve öğrenebilir çünkü dönebileceği güvenli bir liman vardır- siz!
Yeni doğmuş bebeğinizi şımartamazsınız. Bazı insanlar, bebek ağlar ağlamaz tepki verip ilgilenirlerse bebeğin şımaracağını düşünür. Telaşlanacak bir şey yoktur, küçük bir bebeğe çok dikkat göstererek onu şımartamazsınız. Bebeğinizin ihtiyaçlarını zamanında karşılamanız, bebeğin size karşı güven duygusunu geliştirmesini sağlar. Bu şekilde sosyal bağlılık gelişir, büyür ve bu bağın gelişebilmesi için ilk yıl çok önemlidir.
Kaynaklar:
Cohen Cathi (2000) Raise Your Child’s Social IQ. Silver Spring, MD. Advantage Books
Faber Adele, Mazlish Elaine (1982) How To Talk So Kids Will Listen and Listen So Kids Will talk. New York, NY: Avon Books
Goleman Daniel (2000). Duygusal Zeka Neden IQ'dan daha önemlidir. İstanbul : Varlık Yayınları A.Ş.
Gottman John Mordechai, Declaire Joan, Goleman Daniel P. (1997). The Heart of Parenting: How to Raise an Emotionally Intelligent Child. London : Simon & Schuster
Jensen Eric (1998). Teaching with the Brain in Mind. Alexandria, VA: Association for Supervision & Curriculum Development.
Møller Claus (2000). Hearthwork. Hillerød Time Manager International A/S
Oktay Ayla (2000). Yaşamın Sihirli Yılları: Okul Öncesi Dönem. İstanbul : Epsilon Yayıncılık Hizmetleri Tic. San. Ltd. Şti.
Pruett Kyle D. (1999) Me, Myself and I – How Children Build Their Sense of self. New York, NY. Goddard Press.
Shapiro Lawrence E. (2000). Yüksek EQ'lu Bir Çocuk Yetiştirmek. İstanbul : Varlık Yayınları A.Ş.
Starting Points.(1994) Carnegie Task Force on Meeting the needs of young children. New York, NY: Carnegie Corporaion.
Windell James. (1999) 6 steps to emotional intelligence teeneger. New York, NY: John Wiley& Sons,Inc
Yavuzer Haluk (1987) Doğum Öncesinden Ergenlik Sonuna Çocuk Psikolojisi. İstanbul : Remzi Kitabevi A.Ş.
Comments