top of page

Erken Çocukluk Döneminde Duygusal Zekâ - 1. Bölüm

Güncelleme tarihi: 26 Mar 2022

Nuran Kansu & Eray Beceren

1. Bölüm : GİRİŞ

Çocuklar bebekliklerinden itibaren sağlıklı, sağlıksız, doğru yada yanlış pek çok şeyden etkilenerek büyürler. Çevrelerinden gelen tepkilere göre kendileri ve başkalarıyla ve içinde yaşadıkları dünyayla ilgili düşünceler edinir ve bunlara göre davranış ve tutum geliştirirler. Büyüklerin (anne-baba, bakıcı yada öğretmen) çocuklar ile olan ilişkileri ve yaşamın ilk yıllarında onlara kazandırdıkları tecrübeler, çocukların duygusal ve beyin gelişimlerinin yanı sıra onların gelecekteki tutum ve davranışları üzerinde de etkilidir. Çocuklar anne ve babalarının ve ilerleyen yaşlarda hayatlarında etkili olan diğer yetişkinlerin onlara verdiklerini olduğu gibi alırlar.

Araştırmalara göre;

  • Beyinin gelişimi kalıtım ve ilk çocukluktaki deneyimlerin kombinasyonu ile oluşur.

  • Çocuk dünyaya geldiğinde beyninde henüz birbirleriyle bağlantısı olmayan milyarlarca sinir hücreleri bulunur.

  • Beyinin sağlıklı gelişebilmesi için beyin hücrelerinin devamlı hareket halinde olması ve birbirleriyle bağlantılar kurması gerekmektedir.

  • Beyindeki bu bağlantıların oluşumu çocuğun içinde yaşadığı ortamdaki zihinsel, fiziksel ve duygusal uyarılar ve tepkilerle oluşur..

  • Beyin ilk üç sene içinde bir yetişkin beyninin 2/3 si kadar gelişir.

  • Hayatın ilk seneleri duyguların ve beynin gelişmesinde oldukça önemlidir. Bu çok önemli zaman içerisinde yaşanan negatif deneyimlerin ve stresin beyin gelişimi üzerinde olumsuz etkisi vardır.

  • Beyin özellikle ilk senelerde esnek ve değişime çok yatkındır ancak değişimde zamanlama oldukça önemlidir. Erken yaşta beyinde oluşan bağlantıların daha sonraki yaşlarda değişmesi zordur.

  • Fiziksel ve duygusal ihtiyaçların karşılanması, yaşanılan pozitif deneyimler çocuğun beyninin sağlıklı gelişmesini sağlar. Duygusal açıdan sağlıklı gelişen çocuklar gerek ergenlikte gerekse yetişkinliklerinde stresle baş edebilir, sosyal becerilere daha yatkın bireyler olarak yetişirler. (Pruett,1999:15-22) (Carnegie Task Force on Meeting the needs of young children. Starting Points. 1994)

Duygusal zeka, hayatın ilk yıllarında gelişmeye başlar. Çocukların, anne baba, öğretmen ve çevrelerindeki diğer insanlar ve arkadaşlarıyla olan iletişimleri sırasında birbirlerine duygusal mesajlar gönderirler. Bu mesajların üst üste tekrarı çocukların duygusal yapısını ve davranışlarını oluşturur. Çevreden gelen tepkiler ve mesajlarla oluşan beyindeki bağlantılar çocuğun geleceğini kalıcı olarak etkiler. Diğer bir deyişle olaylar karşısında arka arkaya yaşanan duygusal dersler ve deneyimler beynin belli bölümlerindeki bağlantılarını sağlayarak beyni bu duygulara karşılık verecek şekilde şekillendirir. Anne-baba ya da hayatlarındaki diğer önemli insanlar çocuklara davranışları ile çocuğun ileriki hayatına yansıtılan geçmişini oluştururlar. Çocukluğunda yediği dayakların acısıyla, kızgınlıkla çatılan kaşlara yoğun korku ve nefretle tepki vermeyi öğrenmiş birisi, çatılan kaşların artık böyle bir tehdit taşımadığını bildiği halde aynı tepkiyi bir ölçüde gösterecektir. (Goleman, 1998:367). Anne-baba ve çocuklar arasında kurulan sıcak, güvenli ve kuvvetli bağ ile çocuklar duygularıyla baş edebilmeyi, öfkelerini kontrol edebilmeyi ve empati duygusunu öğrenirse sadece bugün değil gelecekte de bu becerilere sahip olacaktır. Bu hayat boyu etkisini gösterecek kalıcı ve önemli bir güçtür.


İhtiyaçları zamanında, şefkat ve sevgiyle karşılanan bebekler kendilerini güvende hisseder ve strese girmezler. Ağlayarak acıktığını , acısını yada üzüntüsünü belirten çocuk büyüklerinden ilgi görür ve ihtiyaçlarına karşılık alırsa pozitif duygular kadar tedirginliklerine de cevap verildiğini öğrenirler. İhtiyaç duydukça her seferinde yatıştırılan ve sakinleştirilen bebeklerin beynindeki sinirsel bağlantılar gittikçe kuvvetlenir. Zamanla beyin stresle daha kolay baş eder hale gelir. Beyinde kurulan bağlantılar ilerde edinilecek duygusal becerilerin gelişmesine etki eder.


İki aylık bir bebeğin sabahın üçünde kalkıp ağlamaya başladığını düşünelim. Annesi odasına girer ve yarım saat boyunca bebek annesinin kollarında, halinden hoşnut bir şekilde meme emerken anne şefkat dolu gözlerle ona bakarak gece yarısı olsa da kendisini görmekten sevinç duyduğunu gösterir. Bebek, annesinin sevgisiyle rahatlamış olarak yeniden uykuya dalar. (Goleman 2000: 245)


Gecenin tam ortasında ağlayarak uyanan bir başka iki aylık bebek düşünelim; ancak annesi, kocasıyla bir kavganın ardından biraz önce uykuya dalmış olduğundan, gergin ve sinirli bir halde onu hışımla kaldırıp, "Sus, tamam mı? Bir zırıltıya daha katlanamam! Hadi gel, bitsin şu iş," dediği an, gerginliği daha da artar. Bebek sütünü emerken annesi adeta taş gibidir ve ona değil uzaklara bakarak kocasıyla kavgasını zihninden geçirir, düşündükçe de huzursuzluğu gitgide artar. Gerginliği hisseden bebek kıpırdanmaya, kendini kasmaya başlar ve emmeyi bırakır. "Tüm istediğin bu mu? İçme o zaman!" diye söylenen annesi, aynı hışımla onu beşiğine koyduğu gibi çıkıp gider ve bebeğini halsiz düşüp yeniden uyku­ya dalana kadar ağlamaya bırakır. (Goleman 2000: 246)


Bu iki senaryo, Ulusal Klinik Bebek Programları Merkezi'nin raporunda, sürekli tekrarlanması halinde, bebeğin kendisi ve en yakın ilişkileri hakkında çok farklı duygular edinmesine yol açan etkileşim çeşitlerinin örnekleri olarak verilmiştir. (Goleman 2000: 246)

  • Birinci bebek, ihtiyaçlarının insanlar tarafından fark edilebileceğini, onlardan yardım isteyebileceğini ve bu yardımı sağlamakta etkili olabileceğini öğrenirken;

  • İkincisi, aslında kimsenin kendisini umursamadığını, insanlara güvenilemeyeceğini ve teselli bulma çabalarının sonuçsuz kalacağını keşfeder.

Kuşkusuz çoğu bebek, her iki çeşit et­kileşimi de en azından tadar. Ancak zaman içinde anne-babanın çocuğa davranışında bu tarzlardan biri ya da diğeri baskın hale geldikçe, çocuk dünyada kendisini ne kadar güvenli, ne kadar etki­li hissedebileceği ve başkalarına ne kadar güvenebileceği gibi ko­nularda temel duygusal dersleri almış olur. Erik Erikson, bunu ço­cuğun "temel bir güven" yada temel bir güvensizlik hissetmesi şeklinde ifade etmiştir. (Goleman 2000: 246)


Bu tür duygusal dersler hayatın ilk anlarında başlayıp çocuk­luk yılları boyunca sürer. Anne-baba ve çocuk arasındaki tüm kü­çük etkileşimlerin bir duygusal altyazısı vardır ve bu mesajların yıl­lar içinde tekrarlanması sürecinde çocuklar duygusal tavırlarının ve yeteneklerinin özünü oluştururlar. Küçük bir kız bir yap-boz oyununda zorlanıp meşgul olan annesinden yardım istediğinde, annenin bu istek karşısında açık bir hoşnutluk göstermesi bir çeşit mesaj, kısa ve sertçe "Şimdi beni meşgul etme, önemli işlerim var" demesi ise bambaşka bir mesajdır. Anne ve çocuk arasında bu tür temaslar olağanlaştığında, çocuğun ilişkilerden duygusal beklenti­leri oluşur; ortaya çıkan tavırlar çocuğun hayatın herhangi bir alanında yaptığı şeyleri iyi ya da kötü etkileyecektir. (Goleman 2000: 245)

Yaşamın ilk üç dört yılı, bebeğin beyninin tam gelişmiş insan beyninin üçte ikisi kadar büyüdüğü ve karmaşıklığının daha sonra hiç erişemeyeceği bir hızla geliştiği zamandır. Bu dönemde te­mel nitelikteki dersler daha sonraki dönemlere kıyasla daha kolay öğrenilir. Duygusal dersler, bunların en önde gelenidir. Bu dö­nemde yoğun stres beynin öğrenme merkezine (dolayısıyla zekaya da) zarar verebilir, yaşamın sonraki dönemlerinde bu bir derece telafi edilebilse de, yaşamın erken döneminde öğrenilenlerin etkisi devam eder. Hayatın ilk dört yılının te­mel duygusal dersini özetleyen bir raporda belirtildiği gibi, bunun kalıcı sonuçları çok büyüktür. (Goleman 2000: 246)


Duygusal zekanın ilk okulu ailedir. Anne ve babanın davranışları çocuğun duygusal yaşantısında derin ve kalıcı etkiler yaratır. Çocuklarının duygularını önemsemeyen ve duygusal ihtiyaçlarına karşılık vermeyen anne ve babalar, onların duygusal zekalarının yanı sıra zihinsel gelişmelerine de engel olurlar. Şiddete eğilimi olan çocuklar genelde aileleri tarafından önem verilmemiş, hayatlarına ilgi gösterilmemiş, sürekli eleştiriye maruz kalmış, anlaşılmamış ve ağır cezalar verilmiş çocuklardır.


Çocuklara özel zaman ayırmak, sevildiklerini ve önemsendiklerini belirtmek, onlarla iyi ilişkiler içinde olmak çocukların özgüvenlerini geliştirecek ve başkalarıyla da iyi ilişkiler içinde olmalarında etkili olacaktır. Aile içinde duygusal ihtiyaçlarına karşılık verilen, duyguları eleştiriye maruz kalmadan dinlenip anlaşılan çocuklar anne ve babalarına güven duyacak ve bir sıkıntıları olduğunda bunu rahatça paylaşacak ve yardım alabileceklerdir.

Neyi sevip sevmediklerini anlamalarında, kendi özelliklerini tanımlamalarında onlara yardımcı olmak için, almak yada yapmak istedikleri şeylerle ilgili onlara seçme hakkı vermek çocukların kendilerini tanımalarına, etraflarında olan biten şeylerle ilgili ne hissettiklerini anlamalarına yardımcı olacaktır. Başka bir deyişle özbilinçleri gelişecektir. Özbilinci gelişen çocuklar kendilerini ve duygularını daha iyi anlayacak ve kontrol edebilecekleridir. Kendilerini tanıyan çocuklar insanlarla olan ilişkilerinde kendilerini pozitif bir şekilde ifade edebilirler ve başkaları tarafından anlaşılır ve kabul edilirler.


Aile ve okul ortamı mutlu ve eğlenceli olmalıdır. Çocukların duygusal sağlıkları ile etkili düşünme ve öğrenme yetenekleri birbirleriyle yakından ilişkilidir. Çocuklara gerginliğin, korku ve hayal kırıklıklarının çok yaşanmadığı, neşe ve mutluluğun yoğun olduğu, kendilerini güven içinde hissettikleri bir ortam sağlanması, onları toplumun mutlu, bağımsız, üretken ve başarılı bireyleri olmalarını sağlayacaktır.

Anne ve babalar duygular aracılığı ile çocukların iç dünyasında olan bitenleri anlar ve onlarla bağ kurarlar.

Çocukların duygusal açıdan sağlıklı gelişmesi için (duygular hakkında) bilinmesi gereken şeyler:

  • İlgi, merak ve sevgi duygusal gelişimin temel taşlarıdır.

  • Duyguların şekillenmesinin temelinde güven, paylaşma, destek ve sevgi becerileri yatar.

  • Kendine güven, kendini yönlendirme, azimli olmak duygusal dengenin ve olgunluğun ürünleridir.

  • Üretken olabilmek, memnun olmak, hayattan zevk almak, hissetmek ve bu hislerin ifade edilebilmesiyle mümkün olur.

  • Günlük sorunları çözmek, çatışmalara çözüm bulmak, öfkeyi kontrol edebilmek, hayal kırıklıklarıyla baş edebilmek, duyguların hissedilebilme ve kontrol edebilme yeteneğine bağlıdır.

  • Duygular, çocukların gerektiğinde birisinden yardım alma yada başkasına yardım etme gibi önemli yetenekler kazanmalarını sağlar.

Çocuklarının bilişsel gelişimleriyle yakından ilgilenen anne ve babaların bilmesi gereken önemli şey duygu ve hislerin öğrenmeye sevk ettiğidir. Duygusal açıdan sağlıklı ve mutlu çocuklar daha iyi öğrenmektedir. (Pruett, 1999:9)


Doğdukları andan itibaren çocukların benlik duygusu gelişmeye başlar. Benlik duygusunun gelişmesi için çocuğun güvenmeyi öğrenmesi gerekir. Güven duygusunun gelişmesi için çocukların fiziksel ve duygusal ihtiyaçlarının giderilmesi gerekir. Böylece çocuklar kendilerine ve içinde bulundukları dünyaya güven duyarlar. Duyguların hayatımızdaki yeri çok önemlidir. Duygularımız sağlığımızı, davranışlarımızı, insanlarla olan ilişkilerimizi ve öğrenmemizi etkiler.

Anne ve babaların amacı sağlıklı, mutlu ve başarılı çocuklar yetiştirmekse onların fiziksel ihtiyaçları kadar duygusal ihtiyaçlarına da karşılık vermelidirler.


Çocukların Duygusal İhtiyaçları:

  • Bütün çocukların üzgün ve gergin oldukları zaman rahatlatılmaya ihtiyacı vardır. Onu tutun ve sakin bir biçimde konuşun. Kendini tekrar iyi hissettiğinde size bunu bildirecektir.

  • Çocuğunuzla zaman geçirin, kendi dünyasını keşfetmesine ve bu dünyadaki insanları bilmesine yardımcı olur.

  • Çok küçük çocukların, devamlı rutinlere ihtiyacı vardır. Birkaç tane rutininiz olsun ve bunlara bağlı kalın. Bu onun dünyayı anlamasına ve olayların bir sıra düzeninde olduğu hakkında güven duymasına yardımcı olacaktır.

  • Üzgün yada sevinçli olduğunuz zaman çocuğunuzun bunu bilmesine ve sizi görmesine izin verin. Sahip olduğu duyguları sizin de paylaştığınızı öğrenecektir. Bu çocuğunuzun başkalarına empati göstermeyi öğrenmesini sağlayacaktır.

  • Çocuklar sosyal ve duygusal gelişimlerinde bir çok safhadan geçerler. Bu gelişimlerden bazıları doğaldır, bazılarını ise anne baba aracılığı ile öğrenirler. Çocuk bu süreçlerde sık sık bir önceki aşamaya doğru kayar. Bu olay oldukça geçicidir ve daha sonra görürsünüz ki son zamanlarda gerçekleşen moral bozucu bir olay buna sebep olmuştur. Örnek olarak 2 yaşındaki bebeğiniz yeniden biberon istemeye başlayabilir. Belki kuzeni olan diğer bir bebek biberon kullanıyordur ve aileden çok ilgi görüyordur. Biraz sabır ve sevgi ile bebeğiniz tekrar eski günlerine dönecektir.

Duygusal Açıdan Sağlıklı Yetişen Çocuklar:

  • Kendilerini daha iyi hissederler.

  • Şiddete eğilimleri olmaz ve empati duyguları gelişir.

  • Daha az davranış problemleri gösterirler.

  • Arkadaş etkisinde kalmazlar.

  • Çatışma anlaşmazlık gibi durumlara daha kolay çözüm yolu bulurlar.

  • Sigara, içki, uyuşturucu gibi kendilerine zararlı şeylere eğilimleri olmaz.

  • Çok sayıda arkadaşları vardır.

  • Duygularını kontrol edebilir ve dürtüler karşısında iradelerine hakim olabilirler.

  • Dersleriyle ilgilidirler ve başarılıdırlar.

  • Duygusal ve fiziksel açıdan sağlıklı, mutlu ve başarılı olurlar.

Duygusal Açıdan Yeterli Anne-Babalar;

  • Çocuklarının duygularına değer verir ve duygularını anlamaya çalışırlar.

  • Çocukları empati ile dinler, onların yaşadıkları hisleri olduğu gibi kabul eder ve anlayışla karşılarlar.

  • Çocuklara yaşadıkları olaylar karşısında uygun davranışların ne olduğunu öğretir ve onlara seçme hakkı verirler. Bu durumda çocuklar kendi hislerine güvenmeyi, duygularını kontrol edebilmeyi ve günlük sorunlara çözüm bulmayı öğrenirler. Özgüvenleri yüksek olur, derslerinde başarılı olurlar ve arkadaşlarıyla iyi anlaşırlar.

Duygusal Açıdan Yetersiz Anne ve Babaları

Buna karşılık duygusal açıdan yetersiz anne ve babaları Daniel Goleman üç grupta toplar. (Goleman 2000:240)

  • Hisleri tamamen göz ardı etmek. Bu tür anne-babalar çocuk­larının duygusal sıkıntılarını ıvır zıvır yada dert kaynağı olarak değerlendirerek, kendiliğinden geçmesini beklemeleri gerektiğine inanırlar. Duygusal anları, çocuğa yakınlaşmak yada onun duygu­sal yeterlilik konusunda bir şeyler öğrenmesine yardımcı olmak için bir fırsat olarak kullanmayı beceremezler.

  • Fazlasıyla serbest bırakmak. Bu tür anne-babalar çocuğun ne hissettiğinin farkındadırlar, ancak çocuk içindeki duygusal fırtınay­la nasıl baş ederse etsin -hatta, isterse başka birine başvursun- yap­tığı hiçbir şeye karışmazlar. Çocuğun hislerini göz ardı eden tipler­de olduğu gibi, bu anne-babalar da çocuklarına alternatif bir duygusal tepki öğretmeye ender olarak kalkışırlar. Tüm rahatsızlıkla­rını yatıştırmaya çalışırlar ve örneğin, üzüntüsünü yada öfkesini geçirmek için pazarlığa yada rüşvete başvururlar.

  • Çocuğu aşağılayıp hislerine saygı göstermemek. Bu tür an­ne-babalar genellikle çocuğun yaptığı hiçbir şeyi onaylamaz, sert bir şekilde eleştirir ve cezalandırırlar. Örneğin, çocuğun öfkesini belli etmesine hiçbir şekilde izin vermeyip en ufak bir huysuzluk belirtisinde bile cezalandırmaya yönelirler. Bunlar, çocuk bir şeyi kendi açısından anlatmaya başladığı zaman, "Sakın bana karşılık verme!" diye öfkeyle bağıran anne-babalardır.

Bir de, çocuğun sıkıntısını vesile ederek, duygusal anlamda akıl hocası gibi davranan anne-babalar vardır. Çocuklarının hisle­rini, neden huzursuz olduklarını iyice anlamaya çalışacak kadar ciddiye alıp (“Tommy'ye seni kırdığı için mi kızgınsın?”) kendisini yatıştıracak olumlu yollar bulmasına yardımcı olurlar (“Ona vur­mak yerine, bir oyuncak bulup tekrar onunla oynamak isteyinceye kadar kendi başına oynasan?”). (Goleman 2000: 242)

Duygusal açıdan yetersiz anne babaların çocuklarına yaklaşım tarzları çocuklara hislerinin yanlış, uygunsuz ve geçersiz olduğunu düşündürür. Duygularına karşılık alamayan çocuklar, duygularını idare etmekte, konsantre olmakta, ve arkadaşlık kurmakta yada başkalarıyla anlaşmakta zorluk çekerler.


Anne-babaların duygusal açıdan yeterli olabilmeleri için, önce kendi duygusal zekalarının basit temellerini çok iyi kavrama­ları gerekir. Örneğin, bir çocuk için temel duygusal derslerden biri, hislerin birbirinden nasıl ayırt edileceğidir; sözgelimi, kendi üzüntüsünü yeterince anlayamayan bir baba, bir kaybın ardından ke­derlenmek, acıklı bir film izlerken hüzünlenmek ve değer verdiği birine kötü bir şey olduğunda üzülmek gibi duyguları oğlunun ayırt etmesine yardımcı olamaz. Bu ayırt etme olgusunun ötesinde, örneğin öfkenin çoğu zaman ilk önce bir kırgınlıktan kaynaklanması gibi, daha karmaşık iç görüler vardır. (Goleman 2000: 242)


Çocuklar büyüdükçe, almaya hazır oldukları ve ihtiyaç duy­dukları belirli duygusal derslerde bir değişme olur. Empati dersleri, anne-babanın yavrularının hisle­riyle ahenk kurmasıyla birlikte bebeklikte başlar. Bazı duygusal beceriler yıllar geçtikçe arkadaşlıklarla bilense de, duygusal açıdan yeterli olan anne-babalar, çocuklarının duygusal zekanın şu temel unsurlarını tek tek öğrenmelerine çok yardımcı olabilirler: (Goleman 2000: 242)

  • Duygularını tanımak (öz bilinç);

  • Duygularını yönetmek(özyönetim);

  • Kendilerini bir konuda motive edebilmek (öz motivasyon);

  • Empati gösterebilmek;

  • İlişkilerini yönetebilmek (sosyal beceriler).

Bu tür ebeveynliğin çocuklar üzerindeki etkisi olağanüstü kapsamlıdır, Washington Üniversitesi'nden bir araştırma ekibi, hisleriyle yeterince başa çıkamayanlara kıyasla, duygusal becerileri gelişmiş olan anne-babaların çocuklarının -tahmin edileceği gi­bi- onlarla daha iyi geçindiklerini, onlara daha fazla sevgi göster­diklerini ve onların yakınındayken daha az gergin olduklarını bulgulamıştır. Bunun da ötesinde, bu çocuklar

  • Kendi duygularıyla da daha iyi başa çıkabilir,

  • Huzursuz olduklarında kendilerini daha et­kili bir şekilde yatıştırır ve daha ender huzursuz olurlar.

  • Biyolojik açıdan daha az gergindirler; çünkü stres hormonlarının ve duygusal uyarılmanın diğer fizyolojik belirtileri de daha düşük düzeydedir.

Diğer üstünlükleri sosyal niteliklidir: Bu çocuklar

  • Arkadaşları arasında daha popülerdir, daha çok sevilirler

  • Öğret­menleri onları sosyal açıdan daha yetenekli bulur.

  • Ebeveynleri ve öğretmenleri, bu çocuklarda kabalık ya da saldırganlık gibi davra­nış sorunlarına daha ender rastlar.

Son olarak da bilişsel yararları vardır; bu çocuklar,

  • Daha iyi dikkat gösterebildikleri için daha etki­li öğrencidirler. Anne-babaları duygusal açıdan yeterli olan beş ya­şındaki çocukların, üçüncü sınıfa geçtiklerinde, matematik ve okumada, aynı IQ'ya sahip arkadaşlarına göre daha yüksek başarı pu­anları elde ettikleri görülür (bu da çocukların hayata olduğu kadar öğrenmeye de hazırlanmalarına yardımcı olmak için onlara duygu­sal becerileri öğretmenin yararını gösteren sağlam bir gerekçedir).

  • Duygusal beceriler açısından ustalaşmış olan anne-babaların çocuklarının kazanımı, duygusal zeka yelpazesinin tamamını kapsa­yan ve aşan bir dizi şaşırtıcı üstünlüktür. (Goleman 2000: 242)


ABD Ulusal Klinik Bebek Programları Merkezi'nin bir raporu, çocuğun okulda göste­receği başarıyı tahmin ederken belirleyici olanın bilgi dağarcığı ya da okuma yeteneğinin erken gelişmesinden çok, duygusal ve sosyal ölçümleri olduğunu gösteriyor. Kendinden emin olması ve ilgi göstermesi; kendisinden nasıl bir davranış beklenildiğini ve yanlış dav­ranma dürtüsüne nasıl hakim olacağını bilmesi; bekleyebilmesi, verilen talimata uyabilmesi ve öğretmenlerinden yardım isteyebil­mesi; diğer çocuklarla iyi geçinirken ihtiyaçlarını da ifade edebilmesi. (Goleman 2000: 244)


Rapora göre, okulda başarısız olan çocukların hemen hemen tümü (ayrıca öğrenme güçlüğü gibi bilişsel zorlukları olsa da, olmasa da) duygusal zekanın bu öğelerinden bir yada birkaçından yoksundur. Bu sorun küçümsenemeyecek kadar büyüktür; bazı eyaletlerde beş çocuktan biri ilk sınıfı tekrar etmek zorunda kalı­yor ve yıllar geçip arkadaşlarından geri kaldıkça, cesareti daha da kırılıp küskün ve huysuz oluyor. (Goleman 2000: 244)


Bir çocuğun okula hazır olması, tüm bilgilerin aslı olan, nasıl öğreneceğine bağlıdır. Raporda, bu çok önemli yeteneğin, her biri duygusal zekayla ilgili olan yedi anahtar öğesi sıralanmaktadır: (Goleman 2000: 245)

  • Güven: Kişinin kendi bedeni, davranışı ve dünyası üzerinde bir denetim ve egemenlik kurduğunu bilmesi; çocuğun, başarı olasılığının daha yüksek olduğuna ve yetişkinlerin kendisine yardımcı olacağına inancı.

  • Merak: Bir şeyleri keşfetmenin olumlu ve keyif veren bir deneyim olduğu hissi.

  • Amaç gütme: Bir etki yaratma arzusu ve yeteneğiyle birlik­te, bunu hayata geçirmek için sebat etme. Bu, etkililik ve yeterlilik hisleriyle ilişkilidir.

  • Özdenetim: Yaşına uygun bir biçimde kendi hareketlerini ayarlayıp kontrol edebilme; içsel bir deneyim hissi.

  • İlişki kurabilme: Diğerleri tarafından anlaşıldığı ve diğerlerini anladığını hissederek başkalarıyla temasa geçebilme.

  • İletişim yeteneği: Sözel olarak fikir, his ve kavram alışverişinde bulunma.

  • İşbirliği yapabilme: Bir grup faaliyeti içinde, kendi ihtiyaçlarıyla başkalarınınkini dengede tutma yeteneği.

Bir çocuğun, anaokulunun ilk gününde bu yeteneklerle donanmış olup olmadığı, anne-babasının ve okul öncesi öğretmenlerinin, eğitime onun kafasından başlamak yerine ne ölçüde kalbinden başladıklarına bağlıdır. (Goleman 2000: 244)


Kaynaklar:

  • Cohen Cathi (2000) Raise Your Child’s Social IQ. Silver Spring, MD. Advantage Books

  • Faber Adele, Mazlish Elaine (1982) How To Talk So Kids Will Listen and Listen So Kids Will talk. New York, NY: Avon Books

  • Goleman Daniel (2000). Duygusal Zeka Neden IQ'dan daha önemlidir. İstanbul : Varlık Yayınları A.Ş.

  • Gottman John Mordechai, Declaire Joan, Goleman Daniel P. (1997). The Heart of Parenting: How to Raise an Emotionally Intelligent Child. London : Simon & Schuster

  • Jensen Eric (1998). Teaching with the Brain in Mind. Alexandria, VA: Association for Supervision & Curriculum Development.

  • Møller Claus (2000). Hearthwork. Hillerød Time Manager International A/S

  • Oktay Ayla (2000). Yaşamın Sihirli Yılları: Okul Öncesi Dönem. İstanbul : Epsilon Yayıncılık Hizmetleri Tic. San. Ltd. Şti.

  • Pruett Kyle D. (1999) Me, Myself and I – How Children Build Their Sense of self. New York, NY. Goddard Press.

  • Shapiro Lawrence E. (2000). Yüksek EQ'lu Bir Çocuk Yetiştirmek. İstanbul : Varlık Yayınları A.Ş.

  • Starting Points.(1994) Carnegie Task Force on Meeting the needs of young children. New York, NY: Carnegie Corporaion.

  • Windell James. (1999) 6 steps to emotional intelligence teeneger. New York, NY: John Wiley& Sons,Inc

  • Yavuzer Haluk (1987) Doğum Öncesinden Ergenlik Sonuna Çocuk Psikolojisi. İstanbul : Remzi Kitabevi A.Ş.

Erken Çocukluk Döneminde (EÇD) Duygusal Zekâ

46 görüntüleme0 yorum

İlgili Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page