top of page

Duygu Konusunda Tanımlar

Güncelleme tarihi: 10 May 2022

Duygu Nedir?

Ne olduklarını bildiğimiz halde, duyguları bilimsel olarak tanımlamak çok zordur. Öncelikle Büyük Larousse Sözlük ve Ansiklopedisindeki tanımlara göz atarak başlayalım.

Descartes’e göre "duygu" kavramı, kanı ve inanç kavramlarına yakındır. Nitekim Descartes şöyle yazar: "Bizim duygularımıza iyice ters dü­şen duyguları benimsemiş olanlar, bu yüz­den, barbar ya da vahşi değildir". Descartes ilkin, duyguyu duyumun eşanlamlısı ola­rak ele alır: "Acıyı, rengi ve öteki duygu­ları açık ve seçik olarak biliriz. Öte yandan, Descartes için, duygunun dereceleri vardır, bu konuda şöyle der: Hayvanlar "duygunun ilk derecesinden yukarıya çıkamaz. Bu dere­ce ruhların basit hareketi, organik bir du­yudur, hiçbir düşünce gerektirmeksizin, öteki hareketleri başlatır." Oysa duygu, ruh ile bedenin birliğinden kaynaklanır ve bi­reyin kendinde denediği şeydir. Descar­tes şöyle der: "Bundan başka, kendimizde denediğimiz bazı şeyler de vardır ki yalnızca ruha ya da yalnızca bedene de­ğil, ruh ile beden arasındaki sıkı birliğe mal edilmeleri gerekir [..,] bütün duygu­lar böyledir [...].


Spinoza'ya göre duygu, duygulanımla eşanlamlı­dır: "Duygu sözcüğünden bedenin hare­ket gücünü artıran ya da azaltan, buna yardım eden ya da bunu köstekleyen be­densel etkileşimleri ve bunlara ilişkin ta­sarımları anlıyorum".

XVIII. yy. filozofları, duyuma yakın bir duygu kavramına geri döner. Nitekim Diderot için duygu, duyulur bir tepki gösterme olanağından başka bir şey değil­di. Kant ise duyguyu, öznel bir duyum olarak ele alır: "Her zaman öznel olarak kalmak zorunda olan ve hiçbir biçimde bir nesnenin tasarımını oluşturamayan şeyi herkesin kullandığı duygu sözcüğüyle belirteceğiz. Çayırların yeşil rengi, duyuların bir nesnenin algılanması olarak bir nesnel duyumdur; ama hoşa gitme niteliği, hiçbir nesnenin tasarımını vermeyen bir öznel duyumdur".


XIX. yy.da filozoflar, duyguyu farklı bir biçimde anlar. Nitekim Hegel'e göre duygu, bireye hiçbir bilgi sağlamaz ve onu hayvansallığa indirger: "ortak duyu duyguya dayanır, kendi görüşünde olmayan herkesle ilişkisini keser, böy­lece, aynı doğruluğu benliğinde bulma­yan ve duymayan kimseye söyleyecek başka sözü olmadığını açıklamak zorun­da kalır; insanlığın kökünü ayaklar altına alır: çünkü insanlığın doğası, karşılıklı anlaşmaya yönelmektir; varlığı, bilinçlerin kurduğu topluluktadır, insana karşıt olan ve yalnızca hayvansal olan, kendini duy­gu içine kapamak ve ancak duygu yoluy­la iletişim kurabilmektir".

Tinselciler (spiritüalistler) ile olgucular (pozitivistler), duygunun tanımında anla­şamamışlardır. V. Cousin'e göre duygu, hiçbir bilgi sağlayamaz: "Duygu, bilginin değil, heyecanların kaynağıdır ve biricik bilme yetisi akıldır". Buna karşıt olarak, C. Bernard için duy­gu sezgidir; deneysel düşünceyi doğuran, akıl yürütmeyi olanaklı kılan duygudur: "iki şey gereklidir; bilim ve sanat, akıl ve duygu".

Çağdaş felsefede duygu, ruhsal yaşama ve bilişsel tasarıma ilişkin duygulanım­sal bir anlam kazanır. Sartre şöyle yazar: "Her duygu, bir şeyin duygusudur, yani nesnesine belli bir biçimde yönelir ve ona belli bir niteliği yansıtır. Sartre şunu da ekler: "Bu duygu, ka­tışıksız bir öznel içerik olmadığı gibi, her türlü bilinç yasasının dışında da değildir: kendini aşar ve çözümlenecek olursa, çok özel tipten yönelişlerin harekete ge­çirdiği bir ilk içeriği bulunduğu görülebi­lir; kısacası, bu ellerin duygulanımsal bir bilincidir"

  • Doğrudan edinilen az ya da çok belirgin bilgi; his: Yanıldığı duygusuna kapılmak.

  • Kimi heyecan ve ta­sarımlarla bağıntılı karmaşık ve sürekli iç durum: Minnet duygusu.

  • İyi ya da kötü eğilim; tutku (genellikle çoğul): Soylu, cömert duygular, iyi, kötü duygular beslemek.

  • Kolaylıkla etkilenmeye, duygulanmaya yatkınlık; duyarlılık: Duygularından çok mantığıyla hareket etmek.

  • Ed. Aşk (genellikle çoğul): Kendisine karşı duygularınızı biliyor mu? Duygularımla alay etti.

  • Bir kişiyi etkilemek, yumuşatmak amacını güden az ya da çok abartılmış duygusal gösteri: Şimdilik duy­guyu bir kenara bırakalım, gerçekçi olalım.

  • Bir şeyi içgüdüsel ve dolaysız bi­çimde anlama, tanıma, değerlendirme yetisi (bir tamlayan ile): Estetik duygusu. Bende yön duygusu yok.

  • Dilbil. Dilsel duygu, bir konuşmacının anadiline ilişkin sezgisi. Bu duygu, konu­şucunun, benimsenebilirlik yargılarında bulunmasını sağlar.

Oxford İngilizce Sözlüğünde: Herhangi bir zihin, his, tutku çalkantısı ya da devinimi; herhangi bir şiddetli ya da uyarılmış zihinsel durum.


Daniel Goleman'ın “Duygu” tanımı

"Bir his ve bu hisse özgü belirli düşünceler, psikolojik ve biyolojik haller ve bir dizi hareket eğilimi"

YARALI KURT Bir dağ köyü yakınlarında bir evde kocasını kaybetmiş, hamile bir kadın yaşamaktadır. Kadın, dağa odun kesmeye gittiği bir gün, yaralı bir yavrukurt bulur. Kurdu alır, kendisine can yoldaşlığı yapsın, diye eve getirir. Kurt iyileştikten sonra kadının yanından hiçbir zaman ayrılmaz, birlikte yaşamaya başlarlar. Kadın doğum yapar, çocuğa bakıp besleyecek, yedirip, içerecektir. Kurt o kadar uysal bir hayvan olmuştur ki, kadın ona çok güvenir ve onu can yoldaşı olarak yanında bulundurmaya devam eder. Kadın, bir gün evden köye gider, bir şeyler alır, gelir, eve vardığında kurdun ağzını kan içinde görünce çılgına döner, aklına yavrusu gelir, kurdun yavrusunu parçaladığını düşünerek kurdu boğar öldürür. Tam o sırada içeriden bebeğin sesi gelir, koşar bakar ki; Bebek beşikte sağlıklı bir şekilde durmaktadır, bebeği yaralamaya gelen yılan paramparça kanlar içinde yerde yatmaktadır. Kurt, bebeğin hayatını kurtarmıştır!

Söz konusu hikâyede genç kadının, “kurdun ağzını kanlar içinde görünce çılgına dönmesi”nden itibaren Goleman’ın tanımına göz atacak olursak;

  • Bir his: Kurdu o halde gördüğünde büyük ihtimal ile korku hissetmiştir.

  • Bu hisse özgü belirli düşünceler: Bebeğime zarar verdi. Yaşamımız boyunca bize öğretilen, kurdun vahşi bir hayvan olduğudur. Genç kadın kurtla her ne kadar manevi bir yakınlık kurmuş olsa da, onunla ilgili düşüncesi, kendisine öğretilenler doğrultusunda oluşmuştur.

  • Psikolojik ve biyolojik haller: Başlangıçtaki korkunun öfke, hiddet, nefret ve şiddete doğru ilerlemesi. Saldırı noktasına geldiğinde ise kollara ve ayaklara kanın hücum etmesi. Çarpıntı ve terleme oluşması.

  • Bir dizi hareket eğilimi: Kurdu boğup öldürmesi.

Goleman’ın tanımına göre bu hareketler dizisinin bütünü bize duyguyu ifade etmektedir.

Değişik araştırmacılar duyguları değişik tanımlar. Biyolojik eğilimli araştırmacılar, duyguları basit biyolojik durumlara yakın bir biçimde tanımlar, Örneğin, elektrokimyasal reaksiyonlar. Psikologlar duyguları “biliş deneyimleri” olarak açıklar. Duygular konusunda çalışan birçok kişi, bunların aralarında bir yerdedirler ve duyguları koordine bir cevap sistemi olarak görürler. Böylece diyebiliriz ki duygular; bazı biyolojik, deneysel ve bilişsel durumların aynı anda ortaya çıkmasıyla oluşan reaksiyonlardır. Başka bir deyişle, duygular birçok düzeyde işlenebilir. Psikolojik evreleri olduğu gibi fiziksel evreleri de vardır.


John Mayer'e göre; duygular, aynı zamanda harekete geçirici bir rol de oynarlar. Öyleyse duygular; düşünce, his ve eylemi birleştirirler diyebiliriz. Bir insanın her alanında işlerler, bir insanın her düzeyini etkilerler ve bir insan, duyguların birçok düzeyini etkileyebilir.


J-P Du Preez'e göre; Duygular belirli durumlara verilen tepkilerdir. Duygunun doğası ve yoğunluğu; genellikle durumun tahminine dayanan bilişsel aktiviteye bağlıdır. Bu düşünce süreci ya da tahmin, buna bağlı duygunun ifadesi veya deneyimiyle sonuçlanır.


Eric Jensen, (Ph.D.)'a göre; Duygular, çevresel uyaranlara karşı verilen, biyolojik olarak beliren kültürlerarası cevaplardır.


Maurice Elias, (Ph.D.)'a göre; Duygular, insanların uyarı sistemleridir. Hayatımızdaki şeylerin nasıl gittiğine dair en sağlıklı göstergelerdir. Aynı zamanda bir iç jiroskop gibidirler. Duygular, biliş sistemi sayesinde bizim doğru yolda yürümemizi sağlarlar.


Candace Pert, (Ph.D.)'e göre; Duygular; toplumu bir arada tutan, maddi ve manevi dünyada organizmanın hücrelerini beraber tutan yapıştırıcılardır. İşte bu yüzden ilginçtirler, çünkü maddi düzeydedirler -duygu moleküllerini ben, bilim adamı olarak inceledim- ve aynı zamanda ruhsal düzeydedirler.

Anabel Jensen, (Ph.D.)'e göre; Duygular beyinde tanımlanır ve beyin vücudu yönetir. Epictetus ile aynı fikirdeyim “şeylerden rahatsız olmayız fakat şeylerin görüntülerinden rahatsız olabiliriz”. Yani önce düşünürüz sonra hissederiz, sonra da hareket ederiz. Bence sevgi, suçluluk, nefret, mutluluk ve öfke – bütün duygu durumları eylemlerimizin yan ürünleridir.


John Steinberg'e göre; Önemli duygular; hayal kırıklığı, korku ve kendine verilen değerdir. Uzun zaman sevebiliriz fakat bu, kendimize verdiğimiz değerden daha fazla değildir. Takdir edilmediğimiz zaman hayal kırıklığına uğrarız. Bu hayal kırıklığı öfkeye ve/veya korkuya yol açabilir. Birçok negatif duygu kendini değerli hissetmemenin bir ürünüdür. Eğer bir çocuk kendini iyi ve değerli hissediyorsa dünyaya karşı da yıkıcı davranmaz. Belki de bir anne babanın evlatlarına verebilecekleri en önemli hediye “değer” duygusudur. Karşılıksız sevgi vermek zordur fakat sevgiye dayalı olan her durum çocuğun kendini sorgulamasına yol açacaktır.

Anne baba ya da arkadaş olarak hepimiz hatalar yapmaktayız. Genellikle karşımızdaki ile alaycı tonda çok konuşuyoruz. Suçluluk hissettiriyoruz. Göz ardı ediyoruz. Fakat bazen küçüklerimiz de yetişkin olabiliyorlar. Dinliyoruz, görüyoruz, onaylıyoruz, cesaretlendiriyoruz ve ilgi gösteriyoruz. Gelecek için umut dağıtıyoruz, böylece çocuklarımız kendine saygı duymayı, önce kendine, sonra başkalarına ve dünyaya değer vermeyi öğreniyorlar.


Karen Stone Mc. Cawn’a göre Duygular etrafımızdaki dünyaya verdiğimiz cevaplardır ki bu dünya bizim düşüncelerimiz, hislerimiz ve eylemlerimizden oluşur. Önemli olan hepimiz için, kendi duygularımızı yaratmayı öğrenmektir. Duygularımız, düşüncelerimiz tarafından şekillendirilir. Kendi inandıklarımızı berraklaştırırsak kendi hayatlarımızı seçtiğimizin farkına varırız. Düşüncelerimiz, hislerimiz ve hareketlerimiz için sorumluluk alırsak her zaman sayılır ve seviliriz.


Duygularımız;

  • Dikkatimizi yönlendirip bizi harekete iter, ayrıca değişik biyolojik sistemleri uyarır. Yüz ifadesini, kas görünüşünü, sesi, sinirleri ve hormonları etkileyip bizi cevap vermeye en uygun konuma sokar.

  • Bizim çevremizdeki konumumuzu belirlememizi sağlar.

  • Bizlerin bazı kişilere, nesnelere, hareketlere ve fikirlere yakın olmamızı sağlarken, diğerlerinden ise uzaklaşmamıza neden olur.

  • Sahip olduğumuz duygular sayesinde kendimizi savunuruz, âşık oluruz, değer verdiklerimizi koruruz, bizim için kıymetli şeyleri kaybettiğimizde yas tutarız ve amacımıza ulaşırken önümüze çıkan engelleri aşarız.

Bazı şeyleri yapmak için bir his duyar, bazı şeylerden dolayı hisleriniz. Heyecandan bahsederiz. Bunlar bir birine çok yakın anlamlar taşıyan sözcüklerdir.

Duygu, Heyecan ve His.

  • His (feeling); herhangi bir şeye karşı zihinde veya bedende oluşan ve yoğunluğu yüksek olmayan bir duygusal tepkinin farkına varma işidir (awareness). Örneğin; bir ayağı topallayarak yürüyen kediye duyulan acıma hissi, farkına varılan böylesi bir duygusal tepkidir.

  • Duygu (emotion); farkına varılan bir hissin kuvvetlenerek, bilinçte ve bedende genel bir uyarılmışlık hali oluşturmasıdır. Korku, üzüntü, aşk gibi.

  • Heyecan (excitement); duyguya oranla daha kısa süreli ama daha yoğun ve şiddetli bir uyarılmışlık halidir. Yani; çabuk gelip geçen şiddetli duygudur. "Yüreğim ağzıma geldi!", "Kan beynime fırladı!" veya "Kendimi zor tuttum!" ifadelerindeki şiddetli duygusal haller heyecan kategorisine girerler.

Vücudun sadece bir organını veya bölgesini uyarmak gereksinimi ortaya çıktığı zaman, beyin o organa bir sinirsel sinyal (impulse) gönderir ve bu bir refleks hareketi yaratır. Fakat beyin, bedenin tümünü uyarma ihtiyacı hissettiği zaman, bu işi bir sürü sinyal göndererek, zahmetli bir şekilde yapmaz. Hangi duygu veya refleks uyandırılacaksa, o duyguyu gerçekleştirecek hormonları üreten salgı bezlerine bir sinyal gönderir ve hormonlar hemen üretilip kan dolaşımına akıtılır. Böylece en geç 6 saniye içinde o hormonun istediği şekilde bir duyguya kapılırız. Heyecanlanma gerektiği zaman ise hem hormonlar hem de sürekli sinyaller kullanılır.


Duygular ve Hisler Arasındaki Fark

J-P Du Preez'e göre; His bir duygunun cevap aşamasıdır. Duygu; durumu, yorumu, tahmini içeren bir şemsiyedir ve cevap ya da his, durumun anlayış aşamasıdır.

Eric Jensen, (Ph. D.)'e göre; Duygular, dünyanın her yerinde aynıdır, kültürler üstüdür. Hisler ise akıl ve vücut durumlarıdır (açlık, umut gibi onlardan yüzlerce vardır). Hisler, dâhil olduğunuz sosyal grupta (aile-arkadaşlık çevresi-okul) geliştirdiğiniz cevaplardır.

Akıl-vücut durumları yani hisler, duygular düşünceler ve ruh halleri büyük bir set olan yaşam durumlarının değişik parçalarıdır.

Anabel Jensen, (Ph. D.)'e göre; Duygular hammaddedirler. Bunlar DNA paketimizle beraber gelir. Hisler bu hammaddenin yorumlarıdır ki bu da bireyin kültürüne göre değişir.

Daniel Gil’Adi, (Ph. D.)'e göre; Duygu, hazırlanmış bir harekettir. Hisler, duygunun iç ifadeleridir ve vücut hislerinden ve durumlarından ayırt olurlar. Soğuk hissetmek/üşümek ya da depresif hissetmek. Hissin arkasındaki duygu (depresyon): üzüntü ya da öfke.

Temel Duygular

Temel duyguların neler olduğu konusunda çeşitli görüşler vardır. Ekman ve Friesen gibi araştırmacılar bazı ana duyguları her kültürde olanları izole etmişlerdir. Ekman ve Friesen, altı ana duygu tanımlamıştır; mutluluk, üzüntü, şaşkınlık, öfke, korku ve nefret. Bunların içinde tek bir pozitif duygunun olması çok ilginçtir. Kendimizi hissetmek istediklerimize kanalize edelim. Neden kendimizi beşi negatif olan bu duygularla sınırlandıralım ki? Duygusal deneyim ve yaratıcılık arasındaki yakın ilişkiye bağlı olarak inanıyorum ki, değişik durumlara cevap olacak çok çeşitli duygular vardır.

  • Eric Jensen, (Ph. D.)'e göre; Ana duygular; öfke, üzüntü, nefret, şaşkınlık, korku ve mutluluktur.

  • Maurice Elias, (Ph. D.)'e göre; Aslında etkilendirebileceğimizden çok daha fazla duygu vardır? Duygular temel olarak bilişsel ve sözel değildir, onları ne kadar adlandırmak istersek o kadar bilişsel olmaya başlarız. Duygulardan konuşmaya başladığımızda onların bazı bölümlerini unuturuz. Çizelgemizde, çocuklarımızı, kendilerini daha iyi ifade etmeleri için geliştirmeleri yolunda cesaretlendirdiğimiz geniş bir duygu sözlüğüne yöneltiyoruz. Fakat bazı çocuklar için “Bu sana ne hissettirdi?” diye sorduğumuzda cevap; “Bu bana alışveriş merkezinde kaybolduğum zamanki duyguları hissettirdi.” oluyor.

  • Anabel Jensen, (Ph. D.)'e göre; Üç tane ana duygu vardır, coşku, korku ve umutsuzluk. Bu ana duygulardan yüzlerce veya binlerce çoğalabilir. Aynen asıl üç renk olan mavi-sarı ve kırmızıdan binlerce ton renk üretilebileceği gibi. Bu bağlamda, kızgınlık, korku ve umutsuzluğun karışımıdır. Eğer öfke koyu kırmızı ise, rahatsızlık açık tonlarda bir kırmızıdır.

  • Daniel Gil’Adi, (Ph. D.)'e göre; Ana duygular, huzursuzluk, korku, öfke, üzüntü, sevgi ve mutluluk denilebilir.

Bazı yazarlar duygulardan bahsederken birincil ve ikincil duygular terimini kullanır. Buna göre;

  • Birincil duygular ilk hissettiklerimizdir.

  • İkincil duygular ise ilk hissettiklerimizin hissettirdikleridir.

Kızgınlık, ikincil duygulara iyi bir örnektir. Kızgınlığa yol açabilecek birçok birincil duygu vardır. Aldatılmış, baskı altında kalmış, suçlanmış olabiliriz. Eğer bu duygular alt düzeydeyse, kızgın hissettiğimizi söylemesek de olur. Fakat güçlülerse, genel olarak kızgın olduğumuzu söyleriz.

Depresyon, ikincil duygulara bir başka örnektir. Bu duyguya birçok katkı yapılabilir. Cesaretsizlik, umutsuzluk, yalnızlık, izole olmak, yanlış anla(şıl)mak, aradan çıkarılmak, saldırıya uğramak, geçersiz kılınmak, desteklenmemek gibi hisleri de içerir. Bu belirli duygular birincil duygulardır.

İkincil ve kendi bünyesinde “her şeyi toplayan” duygular (kızgınlık ve depresyon gibi) karşılanmamış duygusal ihtiyaçlarımızı tanımlamada bize çok yardımcı olmaz. “Kızgınım” dediğimizde ne biz ne de bir başkası, bize neyin iyi hissettireceğini bilemeyiz. Fakat baskı altında olduğumuzu söylersek, bize neyin iyi hissettireceği daha kolay bulunabilir. Öyleyse, şaşkınlık verecek kadar basit ama etkili bir teknik her zaman birincil duyguları tanımlamaktır.


Depresyon, ikincil bir duygudur. Bu ifade ile birçok değişik duygunun depresyona yol açabileceği kastedilmektedir. Örnek olarak birisi; yalnız, reddedilmiş, cesareti kırılmış, kaybetmiş, ilişkisi kesilmiş, ilhamsız, üretken olmayan, tutarlı olmayan, yanlış anlatılmış ve kötümser biri olabilir. Bütün bu duyguları taşıyor olmak enerjimizi bitirir ve motivasyonumuzu katleder.


Kişilik, Mizaç, Karakter

Mizaç, genetik geçişliliği olan ve hayat boyunca çok az değişime uğradığı düşünülen özelliklerimizdir. Karakter ise mizaca göre daha fazla esneklik gösterip değişime daha açık olan, birey büyüyüp gelişirken, aile ve arkadaş gruplarını da kapsayan çevresinden öğrendiği veya edindiği duygu, tutum ve davranışlar olarak tanımlanmaktadır.

Kişilik de mizaç ve karakterin sağlıklı bir şekilde bütünleşmesiyle ortaya çıkan özellikler bütünüdür.


Korku, Kaygı, Endişe

Kaygı “belirsiz, potansiyel olarak tehlikeli uyarana” karşı verilen yanıt iken

Korku “somut bir tehlikeye” verilen yanıttır.

Endişe ise sonucu belli olmayan ancak olumsuz sonuçlanacağına inanılan gelecek olaylar hakkındaki duyum olarak tanımlanabilir.


Korku İle Kaygı Arasındaki Farklar Nelerdir?

  • Korku ile kaygının en temel farkı kaynaklarıdır. Korku var olan bir şeyden, kaygı henüz oluşmamış ya da hiç oluşmayacak bir şeyden kaynaklanır. Korku nedeni bilinen durumlarda ortaya çıkarken kaygı nedeni bilinmeyen durumlar için hissedilen bir halidir.

  • Korku duygusu sağlıklı bir duygudur. Yani varlığı bireyler için sıkıntılı bir durum değildir. Oysa kaygı için aynı şeyi söylenemez. Özellikle kaygı düzeyinin yüksek olması çeşitli olumsuzluklara işaret eder.

  • Korku çabuk unutulan bir duyguyken kaygı böyle değildir. Yerleşmiş ve hastalık derecesine ulaşan bir duygudur.

  • İki duyguyu somutlaştırmak gerekirse bir kişinin yılandan çekinmesi korku olarak adlandırılırken gireceği bir sınav için aşırı derecede endişelenmesi kaygı olarak adlandırılır.

Görüşlerine yer verdiğimiz Bilim İnsanları:

  • J-P Du Preeez Güney Afrika, Potchefstroom Üniversitesinde Duygusal Zeka eğitimcisi ve Baş Okutman

  • Eric Jensen, Ph. D. “The learning brain”, “Brain-based learning” kitaplarının yazarı, “Jensen Öğrenim”in yöneticisi ve SuperCamp’in kurucusu www.thebrainstore com.

  • Maurice Elias, Ph. D. “Emotionally Intelligent Parenting” eserinin yazarlarından, Sosyal ve Duygusal Eğitimci ve Rutgers (Newdersey) Üniversitesinde eğitim profesörü.

  • Candace Pert, Ph. D. “Molecules of Emotion”nin yazarı ve Georgetown Üniversitesindeki Tıp Merkezinde araştırma profesörü.

  • Anabel Jensen, Ph. D. Six Second’s’ın başkanı, “Self-Science”ın yardımcı yazarlarından ve “Handle with care”in yazarı, Notre Dame yüksek okulunda profesör.

  • Jack Block, Ph. D Berkeley’de psikoloji dalında profesör. Block Project’in yöneticisi, çocuk gelişimi uzmanı.

  • Daniel Gil’Adi, Ph. D Venezuela IESA Üniversitesinde Organizasyon Yönetimi profesörü ve Proyectos LEAD diye anılan EQ Geliştirme Enstitüsünün yöneticisi.

  • John Steinberg İsveç’te eğitimci ve yazar. 26. kitabı, bilgi çağında okulu yeniden tanımlamak üzerine

  • Karen Stone Mc. Cawn Six Seconds’un Başkanı ve kurucusu Nueva Okulunun kurucusu ve “Self Sciense”nın yazarı

Etiketler:

247 görüntüleme0 yorum

İlgili Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page