10 Şubat 2022 www.EkonomiDoktorunuz.com sayfasında yayımlanmıştır.
Duygusal zekâ ve başarının rolünü inceleyen belki de en geniş kapsamlı çalışma ABD Hava Kuvvetleriyle olanıydı. 1996 yılında, Hava Kuvvetleri asker alma personeliyle ilgili bir problemi tanımladı.
Sorun; Hava Kuvvetlerine yeni alınan personelin verilen eğitimi müteakip görev alacakları üslere gönderildikten kısa bir süre sonra uyum sağlayamayarak işten ayrılmak istemeleridir. Bu personelin oranı zaman zaman %50’yi bulmaktadır. Bu tür personel ayrılmalarının Hava Kuvvetlerine kişi başına maliyeti 30 bin doları buluyordu. Buna ayrıca sürekli başka yere taşınan yeni üyelerin ailelerinin gerginliğini de eklemek gerekir.
Asker alma Dairesi, bir danışmanlık şirketine başvurarak asker alma merkezlerinde çalışan
1171 kişiye BarOn EQ-I (duygusal zekâ testi) testinin uygulanarak, aldıkları puanlarla işlerindeki başarı arasında ilişki kurup kurulamayacağını sordu. Şirket bu uygulamayı yapabilmek için; ilk olarak personelin kendi performanslarını nasıl gördüklerini ve ikinci olarak, kendi alanlarında belirlenmiş standartlara ne kadar iyi uyduklarını öğrenmek istedi. Şirket, EQ-I testlerini defalarca uygulayarak herkesin kendini değerlendirmesinin bir limiti olduğunu tespit etti. Kişiler kendisinin çok iyi olduğunu söyleyebilir ve bu kesin doğru olabilir veya olmayabilir. Burada dikkat çeken; insanlar eğer çok iyi olmadıklarını söylüyorlarsa bu genellikle ortada bir sorun olduğunun kanıtıdır.
İddia edilen ve gerçek performans oranlarını ve EQ-I sonuçlarını elde ederek, bütün bilgileri bilgisayarlarına girdiler ve asker alma personelinin kendilerini başarılı bulduklarını gösteren değerlendirmelerinin %45’ini, duygusal zekâ testinin 15 parçasına verdikleri cevapların izah ettiğini görüldü. Bu düşünsel zekâya dayalı diğer çalışmalardan çok daha yüksek bir orandır.
Sonra onların gerçek performanslarına bakıldı ve yine bu parçalardan birçoğunun kullanılmaya başlandığı tespit edildi. Yapılan işte başarıya ulaşmada en çok etkisi olan 5 faktör sırasıyla, • Kendine Güven, • Empati, • Mutluluk, • Kendisinin Farkında Olmak, • Problem Çözmek. Bu kategorilerde yüksek puan elde eden asker alma personeli 2,7 defa daha fazla başarılı olma ihtimaline sahip olduğu görüldü ve sayım çizelgesine göre 262 personelden en yüksek puanları alan yüzde 95’i kotalara uyduğu ya da onları aştığı görülmüştür.
Bir asker alma personelinin cinsiyetinin, etnik yapısının, eğitiminin, yaşının, medeni halinin (aslında evlilik konusundaki tatmininin iş yaşamındaki başarıyla ilişkili olduğu bulunmuştur) ya da kaç saat çalıştığının da başarıyla doğrudan ilişkisi yoktur. Gerçekte saat hesabına göre en az çalışanlar en başarılı olanlardı. Bütün bu sonuçlardan bir anlam çıkıyor. • İlk olarak, kendine güven satış çevrelerinde çok istenilen bir özelliktir ve bir asker alma personelinin görevi aslında bir sivil satış sorumlusunun görevine benzer. • Hava Kuvvetleri empatinin bu konuda rolü olduğunu öğrendiğinde şaşırdı, (çünkü Hava Kuvvetleri asker alma personelinin kişiler arası ilişkilerini geliştirmeye odaklanmıştı, empati konusuna değil) ama empati, başkalarının hislerini okumak ve bunlara karşılık verme kabiliyetinden ibarettir. Başarılı personel işte bunu yapabilenlerdi, sunumlarını gerektiği şekilde ayarlayan ve uygulayan, adaylara zaman harcamayanlar ki bu işler nasıl çabuk bir biçimde tamamlayabildiklerini açıklıyordu. • Mutluluk yeteri kadar açıktı, kendinin farkında olmak ta. • Gelişmiş problem çözme yetisi çok değerliydi çünkü asker alma personeli sık sık müdürlerinden ve yardımcılarından izole olmuş biçimde yalnız çalışmıştı.
Sonra ne oldu? Hava Kuvvetleri hemen asker alma personeli eğitim programını, EQ-I testi tarafından tanımlanan başarı göstergelerine uyacak şekilde yeniden organize etti. Sonra, o zamana kadar, yeni personel seçimi sürecinin parçası olarak kullanılan sayım çizelgesinin bilgisayar versiyonunu siparişini verdi. Potansiyel asker alma personelinin cevapları, ilk baştaki 1171 testin sonuçlarını içeren bir veriyle karşılaştırıldı. Daha sonra kendini sınama raporlarında saptanan güçlü ve zayıf olanları onaylamak için geliştirilen EQ-I mülakatına katıldılar.
Aslında çalışma, silahlı kuvvetlerin çeşitli branşları tarafından kabul edilmiş olan asker alma personeli seçimi süreçlerini kıyaslayan ABD kongresi alt komitesinin bir raporundan alınmıştır ve raporda şöyle bir ifade kullanılmıştır: ”Hava Kuvvetleri Ağustos 1997 de bilgisayarla uygulanan EQ-I testini, sadece bir asker alma personelini göreve yerleştirme masraflarından daha az masrafla satın almıştır” ve bu raporda şöyle bir sonuç yer almıştır: ”Bu test uygulanarak işe yerleştirilen Hava Kuvvetlerindeki asker alma personeli, diğer servislerdeki aynı işi yapan personelin iki misli üretkendir”
Bu arada ne oldu? Yine kongre alt komitesine sunulan, takip eden bir çalışma gösterdi ki, EQ-I testini ve yeni asker alma personeli seçimine yardımcı olmak için özel olarak geliştirilmiş olan EQ-I mülakatını bir yıl uyguladıktan sonra, bu mevkide kalma oranı dünya çapında %92 artmıştır. Bu da Hava Kuvvetlerinin tahminen 2.700.000 dolarlık bir tasarrufu demektir. (Daha sonra da Deniz Kuvvetleri ve Kara Kuvvetleri benzeri projeleri uygulanmıştır.)
Psikolog Stven Stein, konuyla ilgili yaptığı çalışmalardan en zor olanı USS George Washington gemisinde olanıydı. O dünyadaki en gelişmiş teknolojiye sahip gemilerden birisidir. Hayal gücünüzü kullanarak gözünüzün önüne getirin savaş pilotlarının brifing aldıkları bir “hazırlık odası”. Yine gözünüzün önüne getirin; kıdemli bir tabip Subay, Steven Stein adında rütbece küçük bir psikoloğu, içlerinden bazılarının Körfez Savaşına katıldığı ve duygusal zekâ ile pek te ilgilenmeyen çokça kuşkucu dinleyici grubuna tanıtıyor. Empati onların çok önem verdiği konulardan biri gibi görünmüyor ve psikolog en derin iyimserlik kaynaklarını kullanmaya zorlanıyor.
Neyse ki, içlerinden bir denizci duygusal zekâ düşüncesine yabancı değildir ve konu hakkında bir şeyler öğrenmek ister. Psikolog, işe savaş gemisinin yerdeki amblemine yanlışlıkla basarak (ve 2 dolar ceza ödemek zorunda kalarak) başlar. Daha sonra temel olarak duygusal yetilerin özellikle ölüm-kalım durumlarında önemli olduğundan bahsederek sunumuna başlar.
Akşama doğru, bütün garipliklere ve beklentilere karşın, tüm mürettebat EQ-I testini tamamlamıştı ve bazıları iş tecrübeleriyle bağlantılı duygusal konularda konuşmak için sırada bekliyorlardı. Mürettebatın sadece gelişmiş teknik becerileri değil ama geniş ilgi alanları ve altyapıları da Stein’ı etkilemişti. Hepsi, tarihten-matematiğe, mühendislikten-İngiliz edebiyatına kadar yaygın alanlarda, üniversite eğitimine sahipti. Aslında hiçbirisi şu andaki elit pozisyona nasıl seçildiğinden emin değildi.
Steven, pilotların çoğunluğunun EQ-I testinden nasıl en yüksek puanları alabildiklerini bildiğini düşünmüştü. İlk olarak test ettiklerinden en yüksek puan alanların grubundaydılar. Kendine saygıya gelindiğinde çok iyi olmalarını bekliyordu ve öyle oldular. Ama bu kategorideki cevapları (ve kendinde olma katagorisinde) yeteneklerinde kibir, kendine aşırı güven yada körü körüne inançlarının olmadığını göstermiştir. Başka bir deyişle, tam olarak ne kadar iyi olduklarını bildikleri için böbürlenmeye ihtiyaç duymuyorlardı.
Gerçeklik testine gelindiğinde de iyi sonuç elde ettiler (yaklaşan cismin düşman olup olmadığına ve ona ateş edip etmeyeceğine karar vermek için sadece saniyenin çok az bir kısmına sahip olduğu zamanlardaki davranışları) ve tepkilerini kontrol testinde de (yine, yanlış bir düğmeye basmanın kendi ve diğerleri için ölüm ile yaşam arasında bir durumu ifade edeceği bir durum) Strese dayanıklık konusunda da olabilecekleri kadar iyiydiler- ama en büyük endişelerinin sebeplerini belirtmekte tereddütlü değillerdi. Steven onlara en çok neyin korkuttuğunu sordu (ve unutmayın ki çoğu Körfez’de gerçek savaşı gördü) onlar bombalama görevlerini ve düşman uçağı veya füzesi görüntülerini kaldırabileceklerini; en büyük korkularının ise” yuvaya “ya, dönmek – uçak gemisinin güvertesine gece inmek olduğunu söylediler.
Görülüyor ki, yaptığımız iş ne olursa olsun, bizi biz yapan duygularımızdır. Dolayısıyla Duygusal Zekâ teorisi hayatımızın her alanında karşımıza çıkar. Çünkü nereye gidersek gidelim, duygularımızı da beraberimizde götürürüz. Duygularımız, aldığımız çok zor görevleri nasıl başarabileceğimizi, çocuklarımızı nasıl iyi yetiştirebileceğimizi, onların okulda nasıl başarı sağlayacağını, diğer kişilerle ilişkilerimizi belirler. Özet olarak duygularımız; bireyler olarak ve daha da önemlisi, toplum olarak nasıl “mutlu” olabileceğimizi belirlerler.
KAYNAK: Steven J. Stein, Howard E. Book, The EQ Edge, Stoddart Publishing, New York 2000
Komentar